Sosyal Medya

Makale

Aksa’nın kırlangıçları

O utanç verici, gören herkesin ‘buna niçin engel olamadık’ diyerek insanlığından utanmasını gerektiren duvarı ardımızda bırakarak, neredeyse akÅŸamın bitip gecenin baÅŸladığı saatlerde girdik Kudüs’e. Dolayısıyla Mescid-i Aksa ile buluÅŸmak sabah namazına kaldı. 
 
Basık, boÄŸucu, uyutmayan bir bahar havası ile boÄŸuÅŸmama; bu yüzden de sadece 2 saat kadar uyuyabilmeme raÄŸmen saatin ilk ‘tık’ı ile dikildim ayaÄŸa. Bizi bekleyen minibüse oturup yasladım kafamı cama. 
Aslanlı kapının önünde indik araçtan. Bu kapının saÄŸ yanındaki surlar da, tıpkı Mescid-i Aksa’yı çevreleyen ve tamire ihtiyaç duyan pek çok diÄŸer sur gibi TÄ°KA eliyle Türkiye tarafından restore edilmiÅŸ. Ä°ÅŸin Kudüs, Filistin, Türkiye ve TÄ°KA tarafını salı gün yayınlanacak yazımda tafsilatıyla okuyacaksınız inÅŸallah. Dolayısıyla ÅŸimdi sokaktayım. Hem de o yokuÅŸu bitirip, sola dönüp, susamlı ekmek tezgâhlarını yavaÅŸ yavaÅŸ açan Filistinli çocukları seyrederek ilerlediÄŸim ve beni birazdan Kubbetus Sahra’ya, Mervan ve Kıble Mescitlerine; yani bütün bir Aksa yerleÅŸkesine ulaÅŸtıracak sokakta. 
 
 
 
Sağımdan solumdan insanlar akıyor. Geziye birlikte gittiÄŸimiz heyet de dâhil olmak üzere hemen herkes o karanlığın içerisinde ‘anı’ fotoÄŸraflama derdinde. Hayır. Kimseyi eleÅŸtirecek deÄŸilim. Burada, bu mukaddes beldenin tam ortasında dünyanın eleÅŸtirilmeyi en çok hak eden insanı benim o dakika. Aciz, bütün adımları kusurlu…  
 
Dilimi damağıma yapıştırıp ağır ağır ilerliyorum. Sanki bir büyülü denizin dibinde atıyorum adımlarımı. Ä°ÅŸte Kubbetus Sahra sağımda ÅŸimdi. Revaklar tam karşımda. Demek ki yolumuz Kıble Mescidine, yani biz Türklerin kolaylık olsun diye Mescid-i Aksa olarak isimlendirdikleri kutlu mabede doÄŸru usta. 
Ä°nsanlar akıyor sağımdan solumdan. Bunu zaten yazmış mıydım? Ben bu anı, daha önce de yaÅŸamış mıydım? Hayır. O halde niçin bu an, sanki daha önce bin kez, iki bin kez, bir milyon kez yaÅŸamışım gibi geliyor bana? Olsa olsa ‘zaten bir Müminin fıtratına konuluvermiÅŸ olan o eÅŸsiz duygudan’ kaynaklanmaktadır bu. Hem ilk kez görüp hem de zaten bininci kez görüyormuÅŸ gibi hissetmemiz yani. Tersi de mümkün. Bininci kez görseniz de her seferinde ilk kez görüyorsunuz galiba Harem’i… 
 
Ä°ÅŸte içerdeyim. Ä°ÅŸte sağımda çeÅŸitli renklerdeki namaz kıyafetleri ile bir çiçek tarlasına benzeyen kadınlar var. Ä°ÅŸte etrafımda, yüzlerine 90 yıllık hüzün birikmiÅŸ Filistinliler var. Hüzün ve vakar… En çok bunlar var. 
Dilim damakta, kalbim dilimde, dilim lal. Sessizlik. Ä°nsanı içinden bile konuÅŸsa gürültü yapacakmış gibi hissettiren çığlık çığlığa bir sessizlik. 
 
Burada aÄŸlamam mı gerekiyordu? Evet. Ve hayır. Burada direnmem mi gerekiyordu? Evet. Ve hayır. Ä°ÅŸte ezan, iÅŸte kamet, iÅŸte farz, iÅŸte secde, iÅŸte ikinci rükûdan sonra edilen dua…
 
Ve iÅŸte tüm bu anların arasında ‘galiba birinin telefonu çalıyor’ diye düÅŸündüÄŸüm sesler. ‘Galiba pek çok insanın telefonu aynı melodiye ayarlanmış’ dediÄŸim sesler. Mescidin her yanından… Önce kanat, ardından kuÅŸ ötüÅŸü sesleri. 
 
Başımı kaldırıyorum sonra. Bir ‘ÅŸey’, hızla geçip gidiyor gözümün önünden. Sonra bir ‘ÅŸey’ daha… KuÅŸ bunlar. Kırlangıç. Aksa’nın kırlangıçları. Tavanda karşılıklı duran süslü aÄŸaç kolonların birinden diÄŸerine, gözünüzü açıp kapatana kadar geçebilen kırlangıçlar. Takip etmekte zorlanacağınız kadar hızlılar. Bir an ordalar ve bir an yoklar. Åžarkıları var sadece. Kulak verip duymak isterseniz… 
 
Namaz bitiyor. Birden davudi bir ses dolduruyor Aksa’yı: ‘Lebbu li Gazze’ diyor. Yani ‘Gazze’ye cevap verin.’ Tam o anda, inkar edilemez olan gerçeÄŸi; yani hakikati apaçık anlıyorum. Kırlangıçlar niçin geliyorsa ve niçin söylüyorlarsa ÅŸarkılarını; biz de tam onun için gelmiÅŸiz Aksa’ya ve onun için söylüyoruz ÅŸarkımızı. Aksa özgür olana dek, dünyanın dört bir yanından milyonlarca kırlangıç gelecek buraya. Tıpkı kırlangıçlar gibi birimiz bir an oradayken kayboluverecek; ama hemen bir baÅŸkamız konuverecek pervazlara. Hiç yalnız bırakmayacağız onları. Hem de hiç. 
 
Madem kartal olamıyoruz; ebabil deÄŸiliz madem; en azından kırlangıç olarak kırlangıçlığımızın hakkını verecek ve söyleyeceÄŸiz ÅŸarkımızı: ‘Seyfe yebka huna keyyezulel elem / buradayız, burada olacağız tüm acılar bitene dek...’
 
Çünkü; sizin Müslümanlardan olduÄŸunuzu anlayan o adam boynunuza sarıldığında bir çeÅŸit ‘bereket’ dolduracak ortalığı ve ‘lebbu li Gazze’ diye bağıran o ses daha yüksek, daha da yüksek çıkacak. 
 
Ä°ki sevgili buluÅŸunca…
 
 
 
Nuri Pakdil ve Kudüs. Birbirinden ayırt edemiyoruz, ayıramıyoruz ikisini de… Ve ne güzel… Ä°kisi de birbirlerini hiç görmeden sevmiÅŸler. 
 
Ä°kisi de evet. Nuri Pakdil, Kudüs’ü ne denli sevdiyse, Kudüs de o denli sevdi ustayı. Oradaydık. DokunabileceÄŸimiz kadar yakınımızda olupbitti her ÅŸey. Ayaklarına bir Kudüs gücü geldi 80 küsur yaşındaki bu adamın. ‘Yoruldunuz mu’ diye sorduk, ‘hayır’ diye cevap verdi her seferinde. 
Onlarca insan yanımıza yaklaşıp ‘kim bu?’ diye sordu. Her seferinde, sanki o ÅŸiirleri biz yazmışız gibi gururla, ‘o bir Kudüs ÅŸairi. Kudüs’ü görmeden ona aşık olan biri. Biliyor musunuz, ilk defa kavuÅŸtu Kudüs’üne’ dedik. 
 
Sarıldı Kudüs Nuri Bey'e. Hiç bırakmak istemedi. Sarıldı Nuri Bey Kudüs’e. Hiç bırakmak istemedi. ‘Annem, Halep’te okumuÅŸ liseyi. Ana dili gibi konuÅŸurdu Arapça'yı’ diye ÅŸevkle anlattı tüm Kudüslü kardeÅŸlerine. Durmadan notlar aldı. Saati saatine nerde olduÄŸunu geçti kayda. ‘Sadaka’ diye gelenleri, onlara doÄŸru uzattığı paranın ederinin ne olduÄŸunu hiç hesaba katmaksızın memnun etti. 
 
Ve dostlarını aradı mütemadiyen. ‘Åžimdi sizi nereden arıyorum biliyor musunuz efendim’ diye sordu dostlarına. Sonra o hafif gülümsemesini takınıp ‘evet, Kudüs’teyim. Åžu anda Hz. Musa’nın makamını ziyaret ettik’ diye anlattı hep. 
 
Kudüs’ü görmek… Evet. Kelimelerle ifade edilemeyecek kadar güzel… Fakat Kudüs’ü, Nuri Pakdil ustanın gözlerinde, gözbebeklerinde görmek var ya… Hayır. Anlatamadım. 
 
Kara donlu Beytullah
 
Bazen gıyaben tanıdığınız, gıyabında çokça sevdiÄŸiniz birisini görüp tanıdığınızda hayal kırıklığına uÄŸrarsınız. ‘Bu muymuÅŸ’ dersiniz. Bazen de o ismi gördüÄŸünüz an, ‘iÅŸte bu adam, benim o sevdiÄŸim, önemsediÄŸim adamın ta kendisi’ cümlesini kurarsınız. Taha Kılınç, benim için tam da bu cümlenin kurulmasına vesile oldu. Kudüs’te birlikteydik. Sabah namazını müteakip Zeytin Dağı’ndan Son Yemek Kilise’sine, oradan AÄŸlama Duvarı'na ve eski ÅŸehire yürüdük. O yürüyüÅŸün tüm detaylarını haftaya ‘sokakta’ yazımda okuyacaksınız inÅŸallah. Zira ben size ÅŸimdilik o yürüyüÅŸü deÄŸil, Taha’nın muhterem büyük dedesini, yani Molla Yusuf’u anlatacağım. 
 
Molla Yusuf, Birinci Cihan Harbi ilan edilip de memlekete asker lazım olunca yayan yapıldak yollara düÅŸmüÅŸ gencecik bir Osmanlı askeri. Mollalığı medreseden deÄŸil, eli kalem tutan bir adem olmasından kaynaklanıyor.  
 
Memleketi Anamur’dan Kudüs’e kadar gelip, burada düvel-i muazzamaya karşı savaşırken hasta oluyor Molla Yusuf. Dönemin korkulu rüyası sıtmaya yakalanıyor. Doktor ona ‘ÅŸuradan ÅŸuraya kadar tek başına yürüyebilirsen seni terhis edeceÄŸim’ diyor. Terhis olan Molla Yusuf, sırtını Kudüs’e verip kuzeye doÄŸru yürümeye baÅŸlıyor ve yolculuÄŸu baba ocağında, yani Anamur’da son buluyor. 
1974 yılına kadar yaÅŸayan ve ne umre ne de hac ibadetini yerine getirebilen Molla Yusuf’un hayatı boyunca yaÅŸadığı en büyük piÅŸmanlık, o gün sırtını Kudüs’e verip güneye deÄŸil de kuzeye yürümesi oluyor. Zira Kudüs’e kadar gitmiÅŸken Hicaz’a gidememiÅŸ olmayı büyük bir hata olarak deÄŸerlendiriyor hep. 
‘HüzünlendiÄŸi zamanlar’ diyor Taha; ‘büyük dedem Molla Yusuf, kara donlu Beytullah ilahisini söylermiÅŸ hep: ‘Ä°ki cihan serveri doÄŸdu Mekke ÅŸehrinde / müminlerin Kabesi kara donlu Beytullah’ 
Aslında bu küçük fakat muazzam hikayenin bize anlattığı, anlatabileceÄŸi çok ÅŸey var. Ancak biz sadece ‘gidemediÄŸi Beytullah’ı, gidemediÄŸi Kudüs’ü hüznüne katık edenlere bin selam’ deyip geçelim.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.